AŞIK OLMAK EVLİLİKTE MUTLULUK İÇİN YETERLİ Mİ?
AŞIK OLMAK EVLİLİKTE MUTLULUK İÇİN YETERLİ Mİ?

Aşık bir çiftin evlilikten umut ve beklentilerinin çok yüksek olduğunu tahmin etmek zor değil. Bunun için aşkın hemen her yerde geçerli, evrensel diline bakmak yeterli. ‘Senden öncesi yok benim için, seninle adeta yeniden doğdum, seninle birlikte yalnız hissetmiyorum, kendimi eksiksiz ve tamamlanmış hissediyorum, senin için yapamayacağım şey yok, seni sensiz yaşayamayacak kadar çok seviyorum’ veya ‘Hiç kimse seni benim sevdiğim kadar sevemez.’

Hal böyle olunca anlamlı ve istikrarlı bir evlilik kurmak için aşık olmanın yeterli olduğu sanılıyor. Peki nasıl oluyor da bu çiftler evlendikten sonra sen benim evlendiğim adam/kadın değilsin, seninle evlendiğim güne lanet olsun, sen beni kandırdın, hani benim için yapamayacağın şey yoktu ve benzeri cümleler kurar hale gelirler? Maalesef aşkın büyüklüğü ve yoğunluğu mutlu bir evliliği garantilemiyor.

Aşkın Gözü Kör Mü?

Ne yazık ki “aşkın gözü kör” tabiri gayet gerçekçi. Aşıkken beynimizin duygularla ilişkili bölümü yönetimi ele alır. Mantık, analiz, akıl yürütme gibi entellektüel işlevlerimizden sorumlu kısım adeta devre dışı kalır. Hepimiz biliriz ki duygularımızın yoğun olduğu aşırı korku, kızgınlık, sevinme gibi durumlarda sonradan şaşıracağımız davranışlar gösteririz.

Aşıkken de benzer bir bilinç daralması olur. Evlilik gibi istikrarlı ve ömür boyu sürmesini istediğimiz bir ilişkinin gerektirdiği pek çok faktörü fark edemeyecek veya bir miktar fark etsek bile dikkate alamayacak durumda oluruz. Karşımızdakinin niyetini veya davranışını okuma becerimizi yalnızca görmek istediğimizi görerek köreltiriz.

Bir çok danışanımızın aslında evlilik öncesinde gayet bariz olan davranışları, eğilimleri, değerleri görmezden geldiğine şahit olmak bizi şaşırtmıyor. Eşim evlenmeden önce de çok asosyaldi ama o zaman birbirimizden başkasını gözümüz görmüyordu, önemsemedim; çocukları sevmezdi ama çocuğumuz olmasını istemeyeceğini düşünemedim; ailesine çok düşündü ama evlenince de bu kadar zaman ayıracağını ön görmedim gibi yakınmaları sıklıkla duyarız.

Tanıma ve Karar Aşamalarında Neleri Dikkate Almak Gerek?

Evliliğin uzun ömürlü ve doyum, mutluluk sağlayacak bir kurum olmasını istiyorsak evlilik öncesinde tanıma ve karar aşamalarında bir çok faktörü dikkate almak gerekiyor. İki kişinin kendi arasındaki duygusal uyumu, cinsel uyumu, anlaşmazlıkları çözme becerileri, hayatlarıyla ilgili konulardaki beklentileri, karar alma becerileri, manevi değerler ve inançlar, ailelerle ilişkilerde uyum, evlilikte bütçe yönetimi, roller, iş bölümleri, çocuk yapma ve çocuk sayısı, kariyer hedefleri gibi konularda anlaşma içinde olmaları önemli.

Uyum demek illa her konuda benzerlik içinde olmak anlamına gelmiyor. Farklılıklara saygıyla yaklaşıp kabul edebilmek hatta farklılıkları bir zenginleşme fırsatı olarak görüp kullanabilmek de mümkün. Diyelim ki eşlerden biri çok hareketli ve sporla çok ilgili. Diğeri eşinin bu özelliğine saygı duyuyor ve ona ayıracağı zamanı anlayışla karşılıyorsa sorun yok. Hatta eğer zaman zaman beraber yürüyüşe çıkmak, bisikletle gezmek gibi aktiviteleri paylaşmaktan keyif alır hale geliyorlarsa çok iyi.

Ancak genel olarak benzer olmanın evliliği yürütmede işleri kolaylaştırdığı görülüyor. Benzer sosyal çevreden, dini inançlardan, yaşam tarzlarından, eğitim ve ilgi alanlarından, yakın yaşlardan olunmasının daha baştan bir dolu ortak özelliğin olup paylaşılabilmesini, sürtüşmelerin az, doyumun fazla olmasını sağladığı söylenebilir.

Evlenecek çiftlerin sorun olabilecek alanları önceden belirlemesi ve problemler ortaya çıkmadan önlem alabilmesi ilişkinin geleceği açısından önemli. Bu alanda gerekirse çift ve aile terapistlerinden yardım alınması da mümkün.

Çocukken Anne ve Babada Gördüklerimiz Ne Kadar Belirleyici?

Öğrenmenin en önemli yollarından biri de model almak. İnsan bir çok davranışı içinde bulunduğu ortamda öğrenir, bir çok değeri içinde bulunduğu ortamda edinir. Dolayısıyla anne ve babanın nasıl bir ilişki içinde oldukları, erkek ve kadın rolleri, iş bölümü, kararların nasıl alındığı, sevgi gösterme şekilleri, tartışma ve kırgınlıkları onarma tarzları v.s. çocuğun öğrenmesinde ve yetişkin hayatında kuracağı ilişkilere öğrendiklerini aktarmasında büyük önem taşır. Duygularını hiç paylaşmayan bir ailede yetişmiş bir danışanım vardı, ne eşine ne kocasına bir kez bile seni seviyorum dememişti. Bir başka danışanım ” bizde böyle, biz böyle gördük” diye karısının evde oturup yeni doğan çocuklarına bakmasını ve iş hayatını bırakmasını dayatıyordu.

Eski Sevgililer, Eski Aşklar, Evliliğe ve Kadının Evlendiği Erkeğe Olan Bakış Açısını Etkiler mi?

Eğer kadın eski ilişkilerinde travmatik sayılabilecek, negatif duygusu çok yüksek yaşantı ve/veya yaşantılar yaşamışsa bugünkü ilişkisinde etkilenme ihtimali vardır. Mesela aldatılmış ise eşini fazla kontrol etme eğilimi geliştirebilir, aşırı kıskanç denilebilecek davranışlar içine girebilir. Bir başka örnek: Eski sevgili kişiliğini örseleyen yetersizlik inancı yaratan, aşağılayan davranışlarda bulunmuşsa, yeni eşin en ufak bir eleştirisine tahammül gösteremeyebilir, eski yaraları tetiklenip büyük reaksiyon verebilir. Geçmişten taşıdığımız yaralar bugünümüzü mutlaka etkiler. Yaralarımızın farkında olup, eşimizin de anlamasını sağlayıp ilişki içinde iyileştirmeyi amaçlamalıyız.


DİĞER MAKALELER