Uyuyamıyor musunuz?
Fiziksel problemleriniz mi var?
Sebebi, travma sonrası stres
bozukluğu olabilir.
Doğal afetler, kazalar, bombalar ve saldırılar gibi travmatik süreçler yaşamış kişi bu olaylardan etkilenmişse, travmatik etkiler olayın hemen ardından belli şekillerde ortaya çıkabilir. Bu etkilere örnek olarak uyku bozuklukları, çabuk irkilmeler, normalden daha fazla olarak travmayı çağrıştıracak tetikleyicilerden etkilenmek gibi belirtiler sayılabilir. Örneğin, travmatize olmuş kişinin izlediği filmde bombalar patlıyorsa ya da film şiddet içeriyorsa, kişi bu sahnelerden çabucak etkilenerek daha önce yaşadığı travma tetiklenebilir. Böyle bir durumda insan beyni / zihni bu etkilenmeyi, yaşanan travmatik olayla ilişkilendirir. Siz de “O olayı yaşadıktan hemen sonra gece uykularım bozuldu.” gibi söylemlere şahit olmuşsunuzdur. Bu başka pek çok alanda da kendini gösterdi: Çocuklar olaydan sonra her gece anne babalarının yanına gelmeye başladı. “Anne seninle yatabilir miyim?” soruları çoğaldı veya gece yatak ıslatmalar başladı. İnsan zihni bunları kendini korumak için savunma mekanizması olarak kullanır. Bunlardan bir tanesi günlük dilimize “bastırmak” şeklinde girmiştir. Yani korkuyu, kaygıyı, endişeyi bastırma yoluna gidilir. Korku, kaygı ve endişe, günlük hayatın akışı içinde bastırıldığı için fark edilmeyebilir ya da zihin o travmatik anıları işler ve artık rahatsız etmez hale gelir. Eğer zihin işliyor, bu görevi yerine getiriyor ve travmatik yaşantı artık rahatsız etmez hale geliyorsa hiç mesele yoktur. İnsan beyni/zihni bunu sürekli yapar. Bu, sürekli çalıştırdığı bir savunma mekanizmasıdır.
Bizim üzerinde durduğumuz ise zihnin bunu yapamadığı zamanlardır. Eğer kişinin beyni ve zihni bunu yapamadıysa ve travmatik yaşantı üzerinden üç ay, altı ay geçmiş, depresif şikayetler, isteksizlik halleri, kızgınlık ve öfke halleri, kaygı ya da sıkıntı gibi durumlar, psikosomatik rahatsızlıklar, karın ağrısı, migren, baş ağrıları, bel ağrıları gibi durumlar başlamış… Böyle bir durumda; beyin bunları daha önce yaşanan travmatik olayla bağlayamıyor, ikisi arasında ilişki kuramıyor demektir.
Örneğin; kişi işini kaybetti. Normal şartlar altında kişi, işini kaybettiğinde üzülür ama daha sonra tekrar iş aramaya başlar, normal süreç budur. Kişi, bu durumdan dolayı depresyona girerse, yöneticisine kızıp “Beni işten neden çıkarttı?” diye sinirlenir ve yöneticisini kafasına takarsa, o zaman sistemden atılmamış bir zehir var demektir. İşte bu zehir, travma olabiliyor. Böyle bir durumda, travmatik olay ile yaşanan belirtiler arasında bağlantı da kurulmadığı için doktorlara gidiliyor. Doktorlar ilaçlar veriyor, “Depresyon geçiriyorsun.” diyerek tedavi başlatıyor. Oysa travma tedavi edilmiş olmuyor. Örneğin; kişide reflü varsa, doktor reflüyü tedavi ediyor ama yerine başka bir şikayet çıkıyor. Süregelen ve tekrar eden semptomlar kısırdöngüye giriyor. Bu sürecin, iş yerleri ve işverenler tarafından, insanlar tarafından iyi öğrenilmesi, fark edilmesi gerekiyor.
Sürekli bu semptomlar yaşanıyorsa “Hayatımızda travma var mı?” diye bakmak gerekiyor. Bu Travma Tarama Testi ile bunu ölçüyoruz. Travma Tarama Testi’nde, yaşanan travmatik olayla ilgili sözünü ettiğimiz bağları zihnin kurdu mu, kuruyor mu diye sorulmaz. Bir travma yaşadın mı diye sorulur. İnsanlar bize, “Evet hava alanında bomba patladı.” ya da “Darbe girişimi oldu çok korktuk, jetler geçip durdu korkuttu.” gibi şeyler anlatıyorlar. Bizler “O anıya dön, o anı seni ne kadar rahatsız ediyor?” diye basit bir soru sorarız. Eğer cevap 0 değilse, hele 5, 6, 7, 8, 9 gibi bir cevapsa, anlıyoruz ki o anı, o travmatik süreç, halen onu yönetiyor. Nasıl ki insanlar 15 sene önce asansörde kalıp hala asansöre binemeyebiliyor ve korkuyor, işte travma bu…